KUR'ANIN ANASI,TAHKİM (Hüküm) ÂYETLERİ.Âl-i İmran Suresi 7.Ayet:

BESMELE

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

18 Kasım 2007 Pazar

3 - Sevmek

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dostlar edinmeyin! Siz onlara karşı sevgi gösteriyorsunuz...” (Mümtahine: 1)

Bir kul, vela konusunda bu söylenenlerin hepsini sadece Allah (c.c)’a ve Allah (c.c) için rasulüne ve müminlere vermezse asla muvahhid olamaz. Sayılan bu vela türlerinden herhangi birisi Allah (c.c)’tan başkasına verilirse, Allah (c.c)’a eş koşulmuş olur. Tıpkı nüsuk ibadetleri Allah (c.c)’tan başkasına yapıldığında şirke düşüldüğü gibi...

Bu sayılan vela türlerinin hepsini sadece Allah (c.c)’a ve Allah (c.c) için yapmak gerekir. Bunlardan herhangi birisi veya hepsi, daha önce zikredilen tagutların herhangi birisine verilirse, o taguta iman edilmiş, dolayısıyla Allah (c.c) inkar edilmiş ve yapılan bu amel velayet şirki olmuş olur. Kendisine ibadet edilen tagut da velayet ve tabi olma tagutu olmuş olur.

Her kim tevhide iman eder, onun gerekleriyle amel eder, onu sever, ona yardım eder ve onun için çarpışırsa işte o kimse muvahhid olur.

Her kim de taguta yardım eder, onu müdafa eder, onun dinini insanlara iyi ve güzel gösterir ve tevhid ehlinin tagutu reddetmesinin, ondan beri olmasının hata olduğunu, dolayısıyla taguta ve tagutun dostlarına karşı çıkan muvahhidlerin yaptıklarının çirkin bir şey olduğunu söyler ve onlara; havariç, tekfirci veya başka isimler verirse, işte o kimse taguta ibadetin batıl olduğuna inansa bile, taguta iman etmiş ve yüce Allah (c.c)’ı inkar etmiş olur.

İslam dışı bir sistem veya Allah (c.c)’ın şeriatini tatbik etmeyen bir yönetici için çarpışan kişi tagut yolunda savaşmıştır. Aynı şekilde İslami olmayan bir anayasayı ve kanunları korumak veya demokratik bir sisteme katılmak veya böyle bir sistemin ayakta kalmasını sağlamak veya bir kavim, bir parti, bir ırk için çarpışan kimse aslında tagut yolunda çarpışmıştır. Bu kimse, taguta ibadetin batıl olduğuna inansa bile, taguta iman etmiş ve Allah (c.c)’ı reddetmiş olur.

Taguta mal ve silahla yardım eden kimseler de böyledirler.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Sizden kim onları dost edinirse o da onlardandır.” (Maide: 51)

Bil ki! Taguta yardım eden, onu müdafa eden, onun dininin ve şeriatinin iyi olduğunu söyleyen, tevhid ehlini dalaletle, sapıklıkla itham eden kimse, taguta ibadetin batıl olduğuna inansa bile, taguta iman etmiş ve Allah (c.c)’ı reddetmiştir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Onlar, taguta ve cibte inanıyorlar ve diğer inkar edenler için: “Bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır” diyorlar.” (Nisa: 51)

Hafız İbni Kesir, tefsirinde İkrime (r.a)’den rivayet ederek şöyle dedi:

“Hayy b. Ahtab ve Ka’b b. Eşref, Mekke müşriklerinin yanına geldiler. Mekke ehli, onlara şöyle dedi:

“Siz, ehli kitab ve ilim sahibisiniz. Bize söyleyin! Muhammed mi bizden daha hayırlı, yoksa biz mi ondan?” Yahudiler onlara dediler ki:

“Siz ne yaparsınız, Muhammed ne yapar?” Mekke müşrikleri dediler ki:

“Biz akrabaları sılai rahim yapar, fakirler için devenin büyüğünü keser, hacca gelen misafirlere su ve süt verir ve esirlere yardım ederek onları kurtarırız. Oysa Muhammed çocuksuzdur ve arkası da yoktur. O, akrabalık bağlarını kesmiş, hacca gelenlere hırsızlık için saldıran Gıfar kabilesinden olan kimselere tabi olmuştur. Hal böyleyken acaba biz mi yoksa o mu daha hayırlıdır?” Yahudiler onlara:

“Siz, ondan daha hayırlısınız ve yolunuz daha iyidir.” dediler. Bunun üzerine Allah (c.c) “Nisa: 51” ayetini indirdi.” (Bu rivayet, bir başka yolla İbni Abbas (r.a)’tan ve selefi’ssalihinden bir gruptan rivayet edilmiştir)

Bunları anlattıktan sonra asrımızın cehmiyeleri, tagutun şeyhleri ve tabilerine şöyle soruyoruz.

Nisa: 51 ayetindeki cibte ve taguta imanın manası nedir? Acaba ayette geçen iman, kalble inanmak mıdır yoksa taguta ibadetin batıl olduğu bilindiği ve ona buğz edildiği halde o taguta ibadet edenleri doğrulamak ve desteklemek midir? Bu yahudi alimleri, müşriklerin puta tapmalarının batıl olduğunu muhakkak bilmekte ve buna inanmaktaydılar. Öyleki onlar Kur’an’da geçtiği üzere, müşrikleri yok etmek için bir rasulü beklediklerini söylemekteydiler. İşte onların, müşriklerin batıl üzere olduklarını bilmelerine rağmen, onları zahiren doğrulamaları, yaptıklarını iyi görmeleri ve hak ehlinin sapık olduğunu söylemeleri sebebiyle Allah (c.c), bu ayette o kimselerin cibte ve taguta iman ettiklerini söylemiştir.

Bundan anlaşılıyor ki, ayette geçen taguta ve cibte imanın manası; zahiren kafirleri doğrulamak, onların yaptıklarını iyi, iman ve küfür konusundaki sabit olan değişmeyen batıl inançlarını sağlam ve doğru görmek, hak ehlinin ise sapık olduğunu söylemektir.

Bu yahudi alimlerinin böyle yapmaları; müşriklerin yapmış oldukları ibadetlerin hakolduğuna inandıkları için değil, dünya menfaatı elde etmek içindi.

Ey maslahatını düşünen, bir takım siyasi oyunlar ve taktik icabı taguta boyun eğen, onu destekleyen sistemleri, bu sistemlerin kanunlarını kabul eden ve onlara karşı ihlaslı olacağını söyleyen kimseler! Size sesleniyorum!

Sizin bu yaptığınız da yahudilerin yaptığı gibi değil midir? Sizler de taguta tabi olanların batıl olduklarına kalben iman etmelerine rağmen, zahiren onların doğru olduklarını söyleyen yahudiler gibi değil misiniz? İşte böyle yapmaları sebebiyle Allah (c.c) onları taguta ve cibte iman edenler olarak vasfetmiştir. O halde bu konuda sizler de onların hükümdesiniz. Çünkü sizler, tagutu kalben sevmediğiniz, onu tekfir ettiğiniz, onun batıl olduğuna inandığınız halde, zahirinizde gerek maslahat gereği, gerek siyaset icabı ve gerekse herhangi bir dünya menfaati için tagut ve onun sistemini desteklemekte, kanun ve nizamlarına sadakat göstereceğinize dair yemin etmekte ve onu alkışlamaktasınız. İşte bu yaptıklarınız sebebiyle sizler Allah (c.c)’ın hükmü gereği taguta iman etmiş olmaktasınız.

Şeyh Süleyman b. Abdullah şöyle dedi:

“Allah (c.c) sana rahmet etsin! Bil ki! Kendilerinden korkulduğu veya şerlerinin defedilmesi istendiği için müşrikleri idare ederek ve yağcılık yaparak zahiren onların batıl dinlerini doğrulayan bir kimse, kalben onlara buğzetse, dinlerini sevmese, İslam’ı ve müslümanları sevse bile, onlar gibi kafir olur.

İslam’ın hakim olmadığı ve müslümanların zayıf olduğu bir diyarda tagutlara yardım eden, onların taatine giren, onların batıl olan dinlerini zahiren kabul eden, onlara dostluk gösteren, müslümanlarla dostluğunu kesen, kabir ve benzerleri şeylere tapan, tevhid askerlerini terkederek şirk askerlerine katılan kimsenin küfründe, Allah (c.c) ve rasulünün düşmanı olduğunda hiç bir müs-lüman asla şüphe etmez.

Bu hükümden ancak ikrah (baskı) altında olan kimseler istisna edilir. Müşrikler, yakaladıkları ve kendisi-ne baskı uyguladıkları bir müslümanı: “Ya kafir olursun veya sana şöyle şöyle şeyler yaparız. Seni öldürürüz” diyerek tehdit ederler veya onu yakalayıp istediklerini kabul ettirinceye kadar işkence yaparlarsa, ancak böyle bir durumda kalbi imanla dolu olduğu halde dille, onların söylediklerini kabul edebilir.

Alimlerin hepsi, şaka yoluyla küfür söz söyleyen kimselerin kafir olduğu konusunda icma etmişlerdir. Bu konudaki hüküm böyleyken, korktuğu veya dünya menfaati elde etmek istediği için küfre zahiren rıza gösterenin hükmü nasıl olur acaba? Elbette bundan daha kafir olur.

Allah (c.c)’ın yardım ve desteğiyle şimdi bu hükümle ilgili bazı delilleri zikredeceğim. (Sonra bu konuyla ilgili Kur’an ve sünnetten 21 delil zikretti. Bunları risalesinde bulursun.) (Şirk Ehline Vela gösterme risalesi, Mecmuatut Tevhid Kitabı s: 331,354)

Bu konuda şöyle diyorum:

“Durum böyleyken zahiren taguta ve yardımcılarına itaat eden, küfür ve sapıklıklarına yardım eden, millet meclislerine, seçimlerine ve demokrasilerine katılan, tevhid ehlini reddeden, insanları onlardan uzaklaştıran, tevhid ehline “tekfir ehli” ismi, “havariç”, “bagiye” sıfatı veren, bütün bunları dünya metaı, tagutların vereceği makam ve vazifeler ya da zamanımızdaki bakanlık sandalyesi için yapan kimselerin durumları acaba nasıldır? Onlara ve onlara dost olanlara, onları destekleyenlere yazıklar olsun!

Yine bil ki! Taguta yardım etmek için savaşmak veya ona para, mal ve silahla yardım etmek, ona iman etmek demektir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kafirler ise tagut yolunda savaşırlar. Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın! Muhakkakki şeytanın tuzağı zayıftır.” (Nisa: 76)

Ayette geçen tagut, daha önce açıklandığı gibi; Allah (c.c)’tan başka kendisine ibadet edilen veya muhakeme olunan bir mahluk, Allah (c.c)’ın kanunları dışında hüküm veren bir yönetici, İslam’dan alınmayan kanunlar, İslam’a zıd olan bir devlet anlaşması, küfür bir ideoloji veya milletler arası bir kanundur.

Her kim Allah (c.c)’ın indirdiği kanunlarla hükmetmeyen bir yönetici veya İslam’dan alınmayan bir anayasa veya bir düzen veya İslam’a zıd bir düşünce, siyaset, ırkçılık, kavmiyetçilik veya demokrasi için (ve onu müdafaa etmek veya korumak veya yerleştirmek için) çarpışırsa ayette açıkça bildirildiği gibi Allah (c.c)’ı inkar etmiştir.

“Kafirler ise tagut yolunda savaşırlar.” Sonra Allah (c.c) bu hükmü tekid ederek, bu konuda şüpheye düşülmemesi için:

“Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın!” buyurmuştur.

Buna göre, her kim tagut yolunda çarpışırsa işte o, şeytanın dostu olmuştur. Şeytanın dostu ise ancak kafir olan kimselerdir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Kafirlerin dostları ise tagutlardır...” (Bakara: 257)

Ba ayette kastedilen tagut velayet tagutudur.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Muhakkakki biz, şeytanları, iman etmeyen kimselerin dostları kıldık.” (A’raf: 27)

Tagutun şekli ve türü zahiren ne olursa olsun, daha önce açıklandığı üzere, gerçek tagut aslında şeytandır. Çünkü küfrün her türüne çağıran, odur. Bu sebeble her kim tagut için veya onu müdafa etmek, korumak veya yerleştirmek için çarpışırsa, aslında şeytanın yolunda çarpışıyor demektir.

Bu ayet, birisi için çarpışmanın, vela türlerinden birisini ona yapmak manasına geldiğini göstermektedir. Vela ise ibadettir ve sadece Allah (c.c)’a yapılır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“De ki: “Allah’tan başka dost mu edineyim? Oysa O, gökleri ve yeri yaratmıştır.” (En’am: 14)

Velayetin (yardım, taat, tabi olmak, sevmek gibi) herhangi bir çeşidini Allah (c.c)’tan başkasına yapan kişi Allah (c.c)’a şirk koşmuş ve müşrik olmuştur.

Bu şirkin ismi vela şirki, onun karşılığı ise ibadetin ve dinin aslı ve rüknu olan velayet tevhididir. Kendisine velayet şirki yapılan kimse de velayet tagutu olur.

Her kim Allah (c.c) için çarpışırsa, Allah (c.c)’a iman etmiş ve tagutu reddetmiştir.

Her kim de tagut için çarpışırsa, taguta iman etmiş ve Allah (c.c)’ı inkar etmiştir. Kalbindeki inanç sağlam olsa bile...

Son olarak, açıklanması gereken iki mesele kalmıştır;

Birincisi: Tagut yolunda çarpışmak amelle olabileceği gibi sözle de olabilir.

İmam İbni Teymiye, (aslen kafir olan kimselerle çarpışmak konusunda) şöyle dedi:

“Kadın, çocuk, rahip, yaşlı, kör ve onun gibi savaşmayı bilmeyenler, alimlerin çoğuna göre öldürülmez. Ancak diliyle veya ameliyle müslümanlara karşı çarpışırsa işte o zaman öldürülür.” (Fetvalar c: 28 s: 354)

İbni Teymiye bir başka yerde şöyle dedi:

“Savaşmak, elle ve dille olmak üzere iki türlüdür. Aynı şekilde bozgunculuk da elle yapılabildiği gibi dille de yapılabilir. Üstelik, dilin dinde yaptığı bozgunculuk, elle yapılan bozgunculuktan çok daha fazladır.” (Essalimul Meslul s: 385)

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Onlarla büyük bir cihadla cihad et!” (Furkan: 52)

Bu ayetteki cihaddan kasıt, dille cihaddır. Çünkü silahla cihad henüz farz kılınmamıştı.

İkincisi: Tagutun yolunda savaşmak elle ve nefisle olabileceği gibi mal vererek veya silah vererek de olur. Allah (c.c), cihad ve kıtal ayetlerinde mal ve nefisle cihadı birbirinden ayırmadan zikretmiştir. Fakat hikmeti gereği bir ayet hariç diğer bütün ayetlerde malla cihadı, nefisle cihaddan önce zikretmiştir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler.” (Saf: 11)

“Muhakkakki kafir olan kimseler, mallarını Allah yolundan alıkoymak için sarfederler. Bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkar edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır.” (Enfal: 36)

Buna göre tagut yolunda savaşanların türleri şöyledir;

a - Sözle Savaşanlar: Bu kimseler; en başta taguti sistemlerin alimleri olmak üzere, bu taguti sisteme şer’i caizlik veren ilim iddiacıları, sistem yazarları, gazeteciler ve yayıncılardır.

b - Nefisle Savaşanlar: Tagutun ordusu, polisi, erleri, istihbarat teşkilatı, tagutun bayrağı altında gönüllü savaşanlar...

c – Malla Savaşanlar: Tagut ve sistemini parayla, malla, mühimmatla destekleyenlerdir.

Tagut yolunda dille, nefisle ve malla savaşan kimselerin tekfir edilebilmeleri için, illede muvahhidlere karşı bizzat savaşmaları şart değildir. Söz konusu tagut yolunda savaşan kimselerin küfründe, ancak basireti kör olmuş, vahyin nurunu göremeyen, onun gibi kafir olandan başkası şüphe etmez.

Tagutu reddetmenin, tevhidin rükunlarından olduğunu, bunu sağlamaksızın iman ve İslam’ın geçerli olmayacağını ve zamanımızdaki yaygın olan tagutların çeşitlerini öğrendikten sonra şimdi de bu tagutları nasıl reddetmen gerektiğini öğrenmelisin ki, bundan böyle tagutu red meselesinin sadece dille söylemekten ibaret olmadığını, pratikte uygulanması gereken bir amel olduğunu iyice anlayasın ve pratik yaşantında bu konularda şirke düşmeyesin.

Velayet Şirki
1 - Yardım Etme (Nusra)
2 - İtaat Etmek ve Tabi olmak
3 - Sevmek

Hiç yorum yok: