KUR'ANIN ANASI,TAHKİM (Hüküm) ÂYETLERİ.Âl-i İmran Suresi 7.Ayet:

BESMELE

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

18 Kasım 2007 Pazar

Hüküm Şirki

Bu, tagutu hükümde Allah (c.c)’a ortak yapmaktır.
Başlıca şu iki şekilde olur:

a) Teşride (Helal ve haram konusunda) İtaat Etmek: Allah (c.c)’tan başkasının helal ve haram konusunda koymuş olduğu teşriyi kabul etmek, ona rıza göstermek veya Allah (c.c)’ın şeriatine muhalif teşrileri kabul etmek veya onlara rıza göstermek. Kafir anayasa veya kanunlara rıza göstermek, onları kabul etmek gibi...

Bununla ilgili bazı deliller şu ayetlerdir:

1 - Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“De ki: “Ey kitap ehli! Yalnız Allah’a ibadet etmemiz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allah’tan başka birbirimizi rabler edinmemek üzere bizimle sizin aranızdaki müşterek bir kelimeye gelin!” Eğer yüz çevirirlerse: “Bizim müslüman olduğumuza şahid olun” deyin!” (Ali İmran: 64)

“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler. Oysa sadece tek olan ilahe ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. O, onların ortak koşmalarından münezzehtir.” (Tevbe: 31)

Bu ayetin tefsiri konusunda Tirmizi’nin rivayet ettiği ve hasen sahih dediği ve başkasının da rivayet ettiği Adiyy b. Hatem (r.a)’in hadisi vardır.

Adiyy b. Hatem (r.a) boynunda gümüşten bir hac takılı olduğu halde Rasulullah (s.a.s)’ın yanına girdi. Rasulullah (s.a.s) o esnada Tevbe: 31 ayetini okuyordu. Adiyy (r.a) bu ayeti duyunca Rasulullah (s.a.s)’a şöyle dedi: “Onlar haham ve papazlarına tapmıyorlardı.” Rasulullah (s.a.s) ona şöyle dedi:

“Bu doğru değil, onlar onlara tapıyorlardı. Zira onlar haramı helal, helalı haram yaptıklarında onlara tabi oldular. İşte onlara ibadet etmek böyledir.” (Bu hadisi Ahmed müsnedinde, İbni Cerir de rivayet etmiştir. İbni Teymiye bu rivayete hasen dedi.)

Rasulullah, bu hadiste ibadeti, teşride (helal ve haram yapma konusunda) itaat ve tabi olarak açıklamıştır.

İbni Kesir şöyle dedi:

“Suddi bu ayet hakkında şöyle dedi: “Allah (c.c)’ın kitabını arkalarına atarak adamların görüşlerini aldılar. Onun için Allah (c.c) şöyle buyurdu:

“Oysa Allah, onları bir ilaha tapmaya davet etmiştir.” Yani; sadece Allah (c.c)’ın haram kıldığı haram, helal kıldığı helal olan hükmüne tabi olunur ve bu konudaki hükmü uygulanır. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. O ortak koştuklarından münezzehtir.” (İbni Kesir Tefsiri)

Kurtubi Ali İmran: 64 ayetinin tefsirinde şöyle demiştir:

Allah’tan başka birbirimizi rabler edinmemek üzere” Bu ayet; “Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapma konusunda birbirimize tabi olmayalım” demektir. Bu ayetin manası:

Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler” ayetinin manası gibidir. Bu ayet ise; Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapan kimselere tabi olanlar, o kimseleri Rab seviyesine çıkardılar” manasındadır. (Kurtubi Tefsiri)

Bu ayete göre, her kim Allah (c.c)’ın kendisine izin vermediği bir meselede insanlar için bir hüküm verirse kendisini Allah (c.c)’a eş koşmuş olur.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyi kendilerine dinden bir şeriat koyan ortakları mı vardır?” (Şura: 21)

İşte böyle yapmak kendisini insanlara Allah (c.c)’tan başka bir rab ilan etmektir. Bunu yapan kimse ise hüküm tagutu olur. Kim bu konuda ona itaat eder veya yaptığı teşriyi kabul eder veya bu konuda onu inkar eder veya rıza gösterirse, Allah (c.c)’ın rububiyyet veya uluhiyyetinde Allah (c.c)’a eş koşmuş ve bu tagutu Allah (c.c)’la beraber rab ve ilah edinmiş olur.

Şeyh Abdurrahman b. Hasen şöyle dedi:

“Bu ayet apaçık gösteriyor ki; her kim Allah (c.c) ve rasulünden başkasına itaat eder, Kur’an ve sünnetten yüz çevririr, Allah (c.c)’ın haram kıldığını haram, helal kıldığını helal kılmaz, Allah (c.c)’a karşı gelmede o kimseye itaat eder ve Allah (c.c)’ın izin vermediği bir konuda ona itaat edip tabi olursa, onu rab ve mabud edinmiş ve Allah (c.c)’a ortak koşmuştur. Bu ise Allah (c.c)’ın dini tevhide zıddır. Bu, ihlas kelimesi olan la ilahe illallah’ın delalet ettiği manaya da zıddır. Çünkü tapılmaya hakkı olan sadece Allah (c.c)’tır.

Allah (c.c) haham ve rahiplere, helal ve haram konusunda itaat edilmesini ibadet olarak isimlendirdi ve onlara rab ismini verdi.

Allah (c.c)’ın şu ayette buyurduğu gibi:

“O, melekleri ve nebileri rabler edinmenizi asla emretmez.” (Ali İmran: 80)

Yani; “Allah (c.c), nebi ve melekleri ibadet konusunda kendisine ortak etmenizi asla emretmez.

“Siz müslüman olduktan sonra size küfrü mü emredecek?” (Ali İmran: 80)

İşte şirk budur. Allah (c.c) ve rasulünün şeriati dışında itaat edilen, tabi olunan kimse rabdir. Her kim ona itaat eder ve tabi olursa onu rab edinmiş ve ona ibadet etmiş olur. Allah (c.c)’ın şu ayette buyurduğu gibi:

“Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak müşrik olursunuz.” (En’am: 121) (Fethul Mecid s: 85-86)

2 – Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeyenleri (hayvanları) yemeyin! Çünkü o bir fısktır. Muhakkak ki şeytanlar dostlarına sizinle mücadele etmeleri için vahyeder. Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak müşrik olursunuz.” (En’am: 121)

Şeyh Şankitiy En’am: 121 ayetinin tefsirinde şöyle dedi:

“İster kevni kaderi olsun, ister şer’i hükümler olsun bütün hükümler yani teşri, rububiyetin özelliklerinden olduğu için, zikrettiğimiz ayetin delalet ettiği gibi, kim Allah (c.c)’ın teşrisinden başka bir teşriye tabi olursa, bu teşriyi yapanı rab edinmiş ve Allah (c.c)’a ortak koşmuş olur. Bu hükme delalet eden bir çok ayet vardır. Onların üzerinde defalarca durduk. Ve onları yeterince zikredip üzerinde yine duracağız. Bu ayetlerden birisi ve en açık olanı da bu ayettir. Rasulullah (s.a.s) zamanında Rahman’ın hizbi ile şeytanın hizbi arasında, bir meselenin tahlil ve tahrimi hakkında tartışma olmuştu. Şeytanın hizbi bu konuda şeytanın kendilerine vahyettiğine tabi oldu. Şeytanın vahyi; hakkında tartışılan meselenin helalliği yönünde idi. Rahman’ın hizbi ise bu konuda Rahman’ın teşri ve vahyine tabi oldu. Bu teşri ve vahiy; o meselenin haram olduğuna dair hüküm vermişti. Allah (c.c), aralarında ihtilaf ettikleri mesele hakkında En’am 121 ayetini indirerek Kur’ an’da hükmünü verdi. İhtilaf konusu olan mesele şöyleydi:

“Şeytan, dostlarına vahyederek onları müslümanlarla şöyle bir tartışmaya soktu: “Muhammed’e sorun:

“Koyun ölürse onu kim öldürdü?” Muhammed (a.s)’ in sahabeleri:

“Allah (c.c), öldürdü” diye cevab verdiler. Bunun üzerine müşrikler şöyle dediler:

“Ölü de Allah (c.c)’ın kestiğidir. Öyleyse siz Allah (c.c)’ın kestiğine nasıl haram dersiniz. Oysa kendi elinizle kestiğinizin yenmesine helal diyorsunuz. Yoksa siz Allah (c.c)’tan daha mı üstünsünüz?” Bu olay üzerine Allah (c.c):

“Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeyenleri (ölüyü) yemeyin” ayetini indirdi. Allah (c.c) bu ayette şöyle buyuruyor:

“Kafirler, ölünün Allah (c.c)’ın eliyle kesildiğini, bu sebeple altın bıçakla kesilmiş olduğunu söyleseler bile ölü hayvan etini yemeyin! Zira o fısktır, Allah (c.c)’ın taatinden çıkmak, şeytanın teşrisine tabi olmaktır.

“Muhakkak ki şeytanlar dostlarına sizinle mücadele etmeleri için vahyeder.” Onlar, şeytana bağlandıkları için sizinle tartışırlar ve size şöyle derler:

“Sizin kestiğiniz helaldir. Allah (c.c)’ın kestiği ise haramdır. Öyleyse siz, Allah (c.c)’tan daha üstünsünüz ve kestiğiniz de Allah (c.c)’ın kestiğinden daha temiz, demektir. Allah (c.c), bunların arasındaki ihtilafta kesin bir hüküm vermek için semavi bir fetva indirdi ve şöyle buyurdu:

“Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak müşrik olursunuz.” İşte bu, yaratıcı olan yüce Allah (c.c)’ın semavi bir hükmüdür. Bu fetvada apaçık şöyle bir hüküm vardır: Rahmanın teşrisine muhalif şeytanın teşrisine tabi olan kimse, Allah (c.c)’a eş koşmuştur.” (Edvaul Beyan Tefsiri: c: 7 s: 169)

İmam Şankitiy bir başka yerde şöyle dedi:

“Zikrettiğimiz semavi naslar apaçık olarak gösteriyor ki; Allah (c.c)’ın Rasulullah (s.a.s)’a indirdiği şeriate muhalif ve şeytanın dostlarının dili üzere olan teşriye (beşeri kanunlara) uyan kimselerin küfür ve şirke girdikleri konusunda şüphe eden kimse; Allah (c.c)’ın, kendisinin basiretini kör ettiği, vahyin nurunu göremeyen ve onlar gibi kafir ve müşrik olandan başkası değildir.” (Edvaul Beyan Tefsiri c: 4 s: 83-84)

3 – Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyi kendilerine dinden bir şeriat koyan ortakları mı vardır?” (Şura: 21)

Bu ayet; insanlar, Allah (c.c)’ın izin vermediği bir konuda bir kanun koyduklarında, kendilerini rububiyyette Allah (c.c)’a eş koştuklarını göstermektedir. Her kim bu konuda o kimselere itaat eder ve Allah (c.c)’ın şeriatine muhalif kanunlara tabi olursa onları ilah edinmiş ve Allah (c.c)’a eş koşmuş olur.

İbni Kesir bu ayet hakkında şöyle dedi:

“Onlar, Allah’ın dininde sana tabi olmamakta, cin ve insanlardan şeytanların verdiği şeriate tabi olmaktadırlar. Bu insan ve cinlerden olan şeytanlar cahiliyede; bahiyra, saibe, vasile ve ham’ı haram kılarak; ölü eti, kan, kumar gibi şeyleri helal kılarak ve bunlara benzer batıl ibadetleri ve fasit kazançları kafalarına göre uydurarak onları saptırdılar.” (İbni Kesir Tefsiri c: 4 s: 120)

4 – Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“O, kendi hükmünde kimseyi ortak etmez.” (Kehf: 26)

“Hüküm vermek sadece Allah'a aittir. Kendisinden başkasına değil, yalnızca O'na kulluk etmenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yusuf: 40)

Halk için teşri koyma hakkı sadece Allah (c.c)’a hastır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Yaratma da emir (hüküm) de O’nun’dur.” (A’raf: 54)

Her kim teşri hakkını Allah (c.c)’tan başkasına verirse, o kimse ibadette Allah (c.c)’a eş koşmuş olur. Allah (c.c)’ın izni dışında Allah (c.c)’tan başka teşri koyan ve bu hakkı kendisine veren kimse de kendisini Allah (c.c)’a eş koşmuş ve hüküm tagutu olmuş olur. Bu konuda Kur’an’da bir çok ayet vardır.

b) Kur’an ve Sünnet Dışındaki Kanunlara Muhakeme Olmak: Beşeri kanunlara, halka, örfe, kabile reislerine ve parti benzeri şeylere muhakeme olmak gibi....

İşte bu, hüküm şirkinin ikinci şeklidir. “Ona muhakeme olma”nın manası: Anlaşmazlık ve husumetlerden doğan ihtilafları çözmek için ihtilafa düşenler arasındarızasıyla hüküm verecek birisini hakem tayin etmektir. (Fıkhi Terimler Sözlüğü s: 96)

Hüküm vermek ve muhakeme olmak dinin temeline ait ibadetin ikinci rükünlerindendir. Kim bunu ortaksız olarak sadece Allah (c.c)’a verirse, hüküm konusunda Allah (c.c)’ı birlemiş olur. Kim de bunu Allah (c.c)’tan başkasına verirse Allah (c.c)’a eş koşmuş ve taguta iman etmiş olur. Zira hüküme itaat etmek ve muhakeme olmak bir ibadettir, ibadetler de sadece Allah (c.c)’a yapılır. Bu sebeble hüküm verme yetkisi sadece Allah (c.c)’ın hakkıdır ve bu konuda hiç bir ortak kabul etmez.

Velayet Şirki

Hiç yorum yok: