MÜSLÜMANLIK
Arapça "selem" kökünden alınmış olan İslâm, lügatta, "İtaat etmek, boyun eğmek, teslim olmak, kötülüklerden salim bulunmak, selamete ulaşmak" vb. anlamlara gelen bir mastardır. İslâm Hz. Muhammed (s.a.v)'e Allah tarafından vahiyle bildirilen son ve kâmil dinin adıdır. Bu dine uyanlara Müslüman denir.
Genel manada Müslümanlık Allah'ın varlığına, birliğine O'ndan başka ilâh olmadığına Hz. Muhammed (s.a.v)'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna, O'nun tebliğleriyle temellendirilen sisteme inanmak ve inandıklarını uygulamak yani amel etmek demektir. Bu durumda olan kimseye Müslüman denir. Son ve mükemmel din olan İslâm'a bu ad bizzat Cenab-ı Hak tarafından verilmiştir: "Allah katında gerçek din İslâm'dır." (1) "Allah kimi doğru yola eriştirmeyi dilerse onun kalbini İslâm'a açar." (2) "... İşte bu gün sizin için dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâm'ı beğendim." (3)
Kur'an-ı Kerim'in birçok âyetinde İslâm ve o kökten türeyen kelimeler geçmektedir. Bir bakıma İslâm, Hz. Adem'den itibaren gelen bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri dinlerin adıdır. Bir değişikliğe, tahrif ve sapmalara uğramaksızın orjinal şekliyle kıyamete kadar baki kalacak son dinin Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından bildirilen şekli İslâm'dır. Bir ayet-i kerimede, "O, peygamberlerini hidâyet ve hak din ile gönderendir. Çünkü O, bunu diğer bütün dinlerden üstün kılacaktır. Müşriklerin hoşuna gitmese de" (4) buyurulmuştur.
Herhangi bir kişinin Müslüman olabilmesi için Kelime-i Şahadet'i kalben tasdik ve dil ile ikrar etmesi gerekir. Müslümanlığın esasları dörttür:
1- Kitap (Kur'an-ı Kerim),
2- Sünnet (Hz. Peygamber (s.a.v)'in örnek yaşayışı ve sözleri),
3- İcma-i ümmet (Din alimlerinin toplanarak, kitap ve sünnete uygun şekilde, dinî bir konuda karar vermeleri),
4- Kıyas-ı fukaha (Din alimlerinin, daha önceki verilen hükümlerden faydalanarak, yeni çıkan durumlar için kaideler koymaları).
İslâm açısından Kelime-i Şahadet, kesin kabul ve tasdik ifade eden imanın bir tezahürüdür. Kişi böylece Allah'ı ve peygamberi kabul etmiş demektir.
Kur'an-ı Kerim, iman kelimesini bazı ayetlerinde İslâm kelimesiyle aynı anlamda kullanmıştır. Bu bakımdan imanın şartlarından biri veya bir kaçını inkâr eden, imandan da İslâm'dan da çıkmış olur. İslâm, müntesiplerinin dünya ve ahiret saadetini sağlamak için bir takım temel prensipler koymuştur:
1- İtikadî hükümler (inançlarla ilgili),
2-Amelî hükümler (ibadet ve yaşayışlarıyla ilgili),
3-Ahlâkî hükümler (moral değerlerle ilgili).
Müslümanlık, ilâhî dinlerin sonuncusu olarak Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından tebliğ edilmiştir. İslâm VII. yüzyılın başlarında Arabistan'da doğmuştur. Bu sırada gerek Arabistan'da gerek dünyanın diğer yörelerinde birçok din mevcuttu. İslâm önce Mekke ve Medine'de yayılmış, sonraları Arap yarımadasının diğer bölgelerine girmiştir. Dünyanın birçok ülkelerinde İslâm'ın yayılmasında Türklerin büyük rolü olmuştur.
İslâm'ın doğuşu sırasında Mekke'de putperestlik hâkimdi. Kabe 360 putun (5) merkezileştiği bir panteon idi. Dini hayatta Allah'tan başka birçok mabutlara Tanrı diye tapıyorlardı. Mabutların başlıcaları, Lat, Menat, Hübel ve Uzza idi. Kabe mukaddes bir ibadethane olmakla beraber Mekke'de ayrıca bir rahip zümresi vardı. Dinî hayat ve ibadetler kabile başkanlarınca idare edilirdi. Kâhinlerin de toplumsal hayatta özel bir yeri vardı. Yine İslâm'ın doğuşu sırasında Mekke ve Medine'de az da olsa Yahudi ve Hristiyan cemaati yaşamakta idi. Bununla beraber o bedevi toplumda Hanif denilen puta tapmayı reddeden Yahudi ve Hristiyan da olmayan bir zümre yaşamakta idi. O sıralarda dünya genelinde tam bir kargaşa yaşanıyordu. Mevcut dinler insanlara huzur vermek, onları manevi yönden tatmin etmekte yetersiz kalıyordu. İşte bu ortamda Arabistan'dan doğan İslâm güneşi, karanlıkların giderileceğine dair insanlara ümit vermiştir.
Mekke, yüzyıllardır hem ticaret, hem de din açısından merkezi bir hüviyete sahipti. Araplar genellikle göçebe olmalarına rağmen, Mekke, Medine, Yemen vb, beldeler şehir yaşayışına buyük ölçüde adapte olmuştu. İslâm'ın Hz. Muhammed (s.a.v)'e bildirildiği dönemde, Arap toplumu ahlak yönünden tam bir çöküntü içindeydi. Putlara tapmanın ötesinde (6) insanlar, hurafe ve batıl inançlarla iç içe yaşıyorlar, adeta bütün hayatlarına sihirbazlar ve falcılar yön veriyordu. Araplar arasında puta tapıcılığın tabii bir sonucu olarak "Tağut" denilen tapınaklar da gelişmişti. Kâbe'ye gösterdikleri saygıya benzer tarzda bu tapınaklara da saygı gösteren Araplar, bazı özel günlerinde bu tapınakların önünde kurban keserler, tavaf ederler ve kur'a okları çekerlerdi. Ayrıca Araplar evlerinde de put bulundururlardı. Bunların putları Allah ile kendi aralarında ortak ortak tutmalarına "müşriklik" denir. Her kişinin bir putu vardır. Kişi ancak kabilesini terkettiği taktirde putunu değiştirirdi. Bunların dışında Araplar arasında yıldızlara ve atalara tapınma inancı da oldukça yaygındı.
İslâm tebliğinin başlamasına yakın dönemin genel yapısını çizmeğe çalıştığımız bu Arap toplumunda, kızlarının diri diri gömmek, kendi elleriyle yaptıkları putlara tapmak, bu putlardan, undan yapılanları acıkınca yemek, parayı ve dünya menfaatlerini her şeyin üstünde tutmak vb. de revaçte idi. İşte böyle bir dönemde Hz. Muhammed (s.a.v.) zuhur etmişti. Görevi, içinde bulunduğu bu toplumu, İslâm'a davet etmek, yukarıda başlıcaları sayılan kötü davranışlardan onları uzaklaştırmaktı. İslâm'a çağrıda Hz. Muhammed (s.a.v.)'e ilk inananlar Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve Harise oğlu Zeyd'tir.
Müşriklerin baskı ve zulümlerinden dolayı ilk müslümanlar ibadetlerini gizli yapmışlardır. Hz. Peygamber (s.a.v)'in İslâm tebliğinin ilk üç yılı sonlarında Hz. Ömer'in de Müslüman olmasıyla sayıları kırka ulaşmıştı. Hz. Ömer'in İslâm'ı kabulü Müslüman topluma moral kazandırmıştır. Artık bu andan itibaren Müslümanlar hem inançları, hem de ibadetlerini saklamamışlardır.
İslâm, nazil olduğundan günümüze kadar bir harfi bile değişmeyen ilâhî kitap Kur'an'a ve O'nun tebliğcisi Hz. Muhammed (s.a.v)'in hadislerine dayanmakta, böylece bütün insanlığa hitap etmektedir. İslâm evrensel bir dindir, bir milletin, bir zümrenin veya bir bölgenin dinî değildir.
İslâm evrensel olduğu gibi O'nu tebliğ eden peygamber de bütün insanlığa gönderilmiştir: "Habibim seni müjdeci, haberci ve bütün insanların Peygamber'i olmaktan başka bir sıfatla göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler". (7)
İslâm öncelikle fertlerin düzelmesini esas alır. Fertler düzeldiği ölçüde, o toplum da düzelecektir. İdeal toplumun teşekkülü de böylece sağlanmış olacaktır. İslâm, bütün emir ve yasaklarında dünya-ahiret dengesini en iyi şekilde kurmayı hedef edinmiş bu hedefine de en mükemmel şekilde ulaşmıştır.
Görüyorsunuzki benim yazdığım bir şey yok,hep alıntıdır,Allahın selamı Müslümanların üzerine olsun.
____________
(1) Âl-i İmrân, 19.
(2) En'âm, 125.
(3) Mâide, 3.
(4) Saf, 9.
(5) Bu sayı o zamanki Arap kabilelerini göstermektedir.
(6) O zamanlar Bizans, Necran ve Habeşistan'da Hristiyanlık, Sasanilerde Mecusilik, Yemen, Taif ve Medine'de Yahudilik dinleri hakimdi.
(7) Putlar genellikle taş, tahta ve madenden yapılırdı. İnsan şeklinde madenden yapılan puta "sanem", taştan ve ağaçtan yapılanına da "vesen" denirdi. Sebe suresi', 28
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder