KUR'ANIN ANASI,TAHKİM (Hüküm) ÂYETLERİ.Âl-i İmran Suresi 7.Ayet:

BESMELE

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

5 Şubat 2023 Pazar

VAHHABİLİK

Vahhabİliğin kurucusu,M.1787'de vefat eden,Muhammed b.Abdülvahhab'dır.ismi genellikle sufilerin selefilere ve selefilerden etkilenenlere takdığı bir lakaptır.

Vahhabi olarak tanımlanan kişilere itikatta hangi görüşte oldukları sorulduğunda, ehli sünnet olduklarını veya selefi olduklarını belirtirler.

Vahhabilik ismi Suudi Arabistanın Necd bölgesinde doğmuş olan Muhammed Bin Abdilvahhap'tan gelmektedir.

Kendisi döneminde birçok insanın sufilikten dönmesine ve ilk müslüman nesli olan sahabe ve ilk imamların akidesine girmesine sebep olmuştur.

Kendi döneminde birçok insanın hayatında değişiklikler yapmış olan bu alim Suudi Arabistanın kurulmasında da önemli rol oynamıştır.

Bugün ehli sunnet çizgisinde gidenler Muhammed bin Abdilvahhabın
"kavaidul erbaa", "el-usulussalase" gibi birçok eserini ve tarihteki ünlü selefi alimi İbn Teymiyye'yi okurlar. Bugün özellikle Suudi Arabistan'da yaygındır.

Zaten Hanbeli ve Maliki mezhebi Türkiyede Yaygınlaşmamış.

Vahhabiler,
mezarlara tapanları şiddetle men ederler ve yatırları yıkarlardı.islamında istediği budur.Mezarın haricinde imana zarar verecek bütün gelenek ve göreneklere karşı olmuşlardır.Şirke giden yolları tıkamışlardır.Tarikusslat olanlara kafir demişlerdirki,

Peygamberimiz ve selefi salihin zamanındada bu böyleydi.Bidatlara şiddetle karşı olmaları islamı ibka etmek içindir.aslında hanbeli mezhebine mensupturlar.Fakat aynı görüşleri diğer mezheplerde benimsemektedir.

Vahhabi mezhebine
en çok bid'at ve hurefeye önem veren Şii,Batini,Alevi,Nusayri gibi akımlar karşı çıkmaktadırlar..

Evet.

Vahhabilik, Arap yarımadasında ortaya çıkmıştır. Şahısların aşırı derecede kutsallaştırılması, onlardan bereket umulması, onları ziyaret ederek, Allah'a yakın olmak istenilmesi, dinde bulunmayan, bid'atların çoğalıp dini törenlere ve dünyevî işlere hakim olması sebebiyle, ortaya» bunlara karşı çıkan ve
İbn-i Teymiyye'nin görüşlerini yeniden canlandıran Vahhabilik çıkmıştır.

Vahhabİliğin kurucusu, M. 1787'de vefat eden, Muhammed b. Abdülvahhab'dır. Bu zat, Ibn-i Teymiyye'nin eserlerini okumuş, onları beğenmiş, onları derince incelemiş ve teoriden pratiğe çıkarmıştır.

Vahhabilere ayrı bir mezhep deselerde,doğru değildir.
Hanbeli mezhebini takip etmiştir.Büyük alim İbni Teymiyyenin tesirinde kalmıştırlar.İslamı şirkten arındırmak,

müslümanları şirkten sakındırmak istemişlerdir.

Bilhassa
şia,alevi gibi,halkların mezarlara tapınmalarını ve sünni olarak,müslüman geçinen insanların bu durumu terk etmeleri istenmiştir. yasaklanmışdır.Aslında bu mezar ziyaretindeki,putçuluğu peygmberimiz ve ehli sünnet mezhepleride yasaklamıştır.Şafii mezhebinde iki üç karıştan fazla mezarları yüksek tutmak caiz görülmemiştir.

Bina yaparak özen göstermeyi hiçbir hak mezhep kabul etmez.
_____________

Bediüzzaman'ın Görüşü:

Zülfikar Mecmuası - s.2315

.Altıncı Risâle Olan Altıncı Mesele - s.2314
İkincisi
:
Şu asırda maddî fikir galebe çalmış. Esbâb-ı zâhiriye, hakîki telâkkî ediliyor. İnsanlar esbâba yapışıyor. Eğer esbâb-ı zâhiriye bir ayna hükmünden çıkıp nazar-ı dikkati kendisine celbetse, Tevhîd-i hakîkiye münâfi olur. İşte, şu gafil maddî asırdaki insanlar, mütedeyyin de olsa, esbâba fazla sarılmalarına hikmet-i şer'iye müsaade etmiyor. İşte buna binâen, evliyânın ve eâzım-ı İslâmiyenin türbelerine birer mukaddes ziyâretgâh nazarıyla bakmak, o hikmet-i şer'iyeye şu zamanda pek muvafık düşmediğinden, kader-i İlâhî onu tâdil etmek istedi ki, bunları musallat etti.

Üçüncüsü: Şu asırda enâniyet o derece dizgini eline almış ki, çok insanlar birer küçük Firavun ve birer küçük Nemrud hükmüne geçmişler. İşte ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ve bu mağrur ehl-i enâniyet nazarında kıyâs-ı binnefs olarak, eâzım-ı İslâmiyenin nâmdarlarını, hâşâ enâniyetle itham ettiklerinden, hem o ehl-i gaflet ve dalâlet kendileri Allah'ı tanımadıkları için, çok şeylere, çok zatlara birer nevî rubûbiyet tahayyül ettikleri bir hengâmda ve sanemperestliğin, başka bir nevi olan heykelperestlerin ve sûretperestlerin gayet müthiş bir riyâkârlık mânâsında olan şan ve şeref peşinde koştukları bir zamanda, eâzım-ı İslâmiyenin türbelerine câhilâne ve müfritâne bir sûrette avâmların takdîs derecesinde hürmetleri, elbette hikmet-i şer'iye noktasında kader münâsip görmedi ki; bu muharripleri Ehl-i Sünnete taslît etti. Onlarla tâdil edecek.

Fakat Vehhâbilerin seyyiât ve tahribâtlarıyla beraber, medâr-ı şükran bir cihetleri var ki, o çok mühimdir. Belki onların tahripkârâne olan seyyiâtlarına mukabil o cihettir ki, onları şimdilik muvaffak ediyor.

O cihet de şudur ki: Namaza çok dikkat ediyorlar. Şeriatın ahkâmına tatbik-i harekete çalışıyorlar. Başkaları gibi lâkaytlık etmiyorlar. Güyâ dinin taassubu nâmına tecâvüz ediyorlar.

Başkaları gibi dinin ehemmiyetsizliğine binâen şeâir-i diniyeyi tahrip etmiyorlar. Hem, Vehhâbilik az bir fırkadır. Koca âlem-i İslâmın havz-ı kebîri içinde ya erir, ya itidâle gelir; çünkü menbâı hâriçte değil ki, âlem-i İslâmı bulandırsın. Menbâı hariçte olsaydı, çok düşündürecekti...

BEDÜZZAMAN DER Kİ:
Elde Kur'ân gibi bir mucize-i bâki varken,

Başka burhan aramak aklıma zâid görünür.
Elde Kur'ân gibi bir burhan-ı hakikat verken,

Münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?

Hiç yorum yok: